(75) 17.Lem'a/8, Sh 132 | 9.Nota | Nübüvvet beşerdeki güzelliklerin, İslam ise saadetin fihristidir
Risale-i Nur Dersleri Ali KURT Risale-i Nur Dersleri Ali KURT
4.33K subscribers
597 views
59

 Published On Sep 18, 2024

Dokuzuncu Nota: Ey insan! Bil ki, nev‘-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır. Dîn-i hak, saadetin fihristidir. Îmân, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün ve geniş ve yüksek bir hayır ve zâhir bir hak ve fâik bir kemâl görünüyor. Bilbedâhe hak ve hakîkat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir. Dalâlet ve şer ve hasâret, onun muhâlifindedir.

Mehâsin-i ubûdiyetin binler numûnelerinden yalnız buna bak ki: Nebî Aleyhissalâtü Vesselâm, ubûdiyet cihetiyle muvahhidînin kalblerini bayram ve cum‘a ve cemâat namazlarında ittihâd ettiriyor ve dillerini bir kelimede cem‘ ediyor. Öyle bir sûrette ki, şu insan, Ma‘bûd-u Ezelî’nin azamet-i hitâbına, hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan seslerle ve duâlarla ve zikirlerle mukābele ediyor. O sesler ve o zikirler ve o duâlar, birbiriyle tesânüd ederek ve birbirine yardım ederek, ittifâk ederek, öyle geniş bir sûrette Ma‘bûd-u Ezelî’nin ulûhiyetine karşı bir ubûdiyet gösteriyor ki:

Sayfa 133
Güya küre-i arz, kendisi o zikri söylüyor ve o duâyı ediyor ve aktârıyla namaz kılıyor ve etrafıyla semâvâtın fevkınde izzet ve azametle nâzil olan اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ emrini imtisâl ediyor.

İşte bu sırr-ı ittihâd ile, kâinât içinde bir zerre gibi zayıf, küçük bir mahlûk olan şu insan, ubûdiyetin azametiyle Hâlik-ı Arz ve Semâvât’ın mahbûb bir abdi ve arzın halîfesi ve sultânı ve hayvanâtın reisi ve hilkat-i kâinâtın neticesi ve gāyesi oluyor.

Evet, ekser namazların arkasında, hususan bayram namazlarında, bir anda “Allâhü Ekber” diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihâd ettikleri gibi, âlem-i şehâdette dahi birbiriyle ittihâd edip ictimâ‘ etse, küre-i arz tamamıyla büyük bir insan olup, azametine nisbeten büyük bir sadâ ile söylediği “Allâhü Ekber” e müsâvî geldiğinden, o muvahhidînin ittihâd ile bir anda “Allâhü Ekber” demeleri, küre-i arzın büyük bir “Allâhü Ekber” i hükmüne geçiyor. Âdetâ bayram namazlarında âlem-i İslâm’ın zikir ve tesbîhiyle zemin, âlem-i İslâm’ın zelzele-i kübrâsına mazhar olup, aktâr ve etrafıyla “Allâhü Ekber” deyip, kıblesi Ka‘be-i Mükerreme’nin samîmî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzı ile ve Arefe dili ile “Allâhü Ekber” diyerek, o tek kelime, etrâf-ı arzdaki umum mü’minlerin mağara misâl ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek “Allâhü Ekber” kelimesi ile, aks-i sadâ vukū‘ bulduğu gibi, o makbûl zikir ve tekbîr, semâvâtı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüc ederek sadâ veriyor.

İşte bu arzı böyle kendine sâcid ve âbid; ve ibâdına mescid; ve mahlûklarına beşik; ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zât-ı Zülcelâl Hazretlerine, yerin zerrâtı adedince hamd ve tekbîr ve tesbîh ediyoruz ve mevcûdâtı adedince hamd ediyoruz ki, bize bu nevi‘ ubûdiyeti ders veren Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a ümmet eylemiş.

show more

Share/Embed