Hallâc | Mustafa Tatcı
Mustafa Tatcı Mustafa Tatcı
6.25K subscribers
589 views
0

 Published On Oct 17, 2024

HALLÂC
Tekbir-i takriz
Rahmettir bu âleme vücudu erenlerin
Sırrına selâm olsun Hak'dan gül derenlerin.
*
Ey gözüm nuru imdi kulak ver aşka yol bul
Aşk mürşidine kul ol olasın Hak'da makbul.

Aşkın dibacesidir yolcuya mukaddime
Onun sırrını açmak, mümkün mü? Ne haddime!
*
Tarz-ı aşkta o bizim pişdarımız pirimiz
İklim-i ene'l-Hak'da çınlayan tekbirimiz
*
Künye
Beyzalı Ebul Mugis Mansur Hüseyin Hallâc
Vermişti aşk yolunda canın Allah için bâc

Aşıklar bu naradan alıp da bir şerâre
Takva kılıcı ile doğransa pare pare

Rûh-ı vâsilîn olur Mansurdan renk alanlar
Bu sadayla yol bulur kervanda son kalanlar
..
Bir kutlu nûrdur Hallâc Tûr'a nisbetle Musâ
Muhammeden bir sırdır şüphesiz Ebu'l-Beyzâ

Hüseyin Ebul Mugis nam-ı diğeri Mansur
Hak deyince vücudu Bağdat'a indi bir nûr

Fetva ile takvadan yol bulmayanlar aşka
Tevhid-i Enel-Hakk'a manâ verdiler başka

Kalem kırdı hükemâ fetvaya kan karıştı
Dicle yangına düştü âteşe cân karıştı
*
Yolcu
Ben masumum demedi "ben" Hak olunca Mansur
Hükme isyan etmedi "ten" Hak olunca Mansur

Hicri üç yüz altıda bahtına cellad düştü
Dicle o gün kan aktı ummana feryad düştü

Tusterde damıtılan bir ab-ı hayât idi
Hak gözüyle bakana apaçık ayât idi

Nefes verdi cismine AbdullahıTusterî
Aşıklar kervanında Mansûr oldu aşk eri

Basra'da Osman Mekki ile fethe çıkmıştı
Bir kaç sene içinde nefs kalasın yıkmıştı

Nefs-i emmâresini lif lif atmıştı Hallâc
Köle diye Bağdad'da kendin satmıştı Hallâc.

Birkaç defa düşmüştü yolu tâ Türkistâna
Halkı Hakka davetle gezmişti yana yana

İlm-i ledün tohmunu ekti çorak çöllere
İz bıraktı Yesî’de sır verdi birkaç ere

Cemâlini görenler bu dilber-i ranânın
Zalihadan bir nişan buldular dilde yangın

Aç idi çıplak idi halka el açmıyordu
Bu kutsal yolculukta onu Allah doyurdu

Taş basmıştı karnına tıpkı sahabe gibi
Benzi solup gitmişti sanki türâbe gibi

Ardında iz bırakıp Bağdat’a döndü yine
Hak sırrından haberdar olmuştu pek çok sine

Bağdat’ın sokakları inledi tevhid-i ene’l Hakla
Bunu anlamayanlar sorguladı merakla

Ne diyor bu dediler araya Kâdı girdi
Şiblî gibi dosların özrü feryadı girdi

Şeriatın kestiği parmak hükmünce bu cân
Yaka paça tutulup yazıldı “idâm!” fermân!

Sonrası malum işte cellâd-ı aşkın işi
Aşkın oyunlarını ne bilsin mahçup kişi

Rivayet o ki geldi Cüneyd'in huzuruna
Kanla abdest almadan döndü Hakk'ın nuruna.

Cüneyde ne acayip sorular sormuş idi,
Cüneyd bu sorularla temkinde durmuş idi

Şöyle demişti ona: Ey Mansur sırrı açma
Bir ağaç parçasını sonra kanla boyama!
...
Aşk bu kaleme gelmez yahu kelâma gelmez
Aşık öğüt dinlemez dârüs-selâma gelmez

Dillere düştü sırrı Hallac melâmet oldu
Hâkimin hükmü ile meydan selamet oldu.
*
Hallâca gazel
Merd-i meydan-ı aşktır şâh-ı şehîdân Hallâc
Cân u cânân-ı aşktır râh-ı şehîdân Hallâc

Maverâya açılan kapıda kan izi var
Âşıkın gerdanına asılan ferman Hallâc

Kanı mürekkeb etti yeni bir sayfa açtı
Verdi aşkla hükmünü yazdı o zaman Hallâc

Vahdete dalan âşık ben demez bende olur
Kalır bundan geriye gönülde irfân Hallâc

Mustafa'nın şer'iyle kırılan kalem olsun
Ki zaten fazlalıktır damardaki kan Hallâc
*
Dâr
Hicri onuncu asır bir zil sesiyle bağdat
Uyanmıştı sabaha Mansur ismiyle heyhat

Dellal bağırıyordu bir "zındığın" katlini
Enel-Hak diyenlerin bilmiyordu adlini

oh kurtulduk diyordu Sese kulak verenler
Göz yaşı döküyordu Mansur'dan gül dereler

Herkes bir taş atarken Şibli atmıştı bir gül
İncinmedi kimseden gülden incindi gönül

Sırrımı ele verme, aşkını yele verme
Küle ver güle verme Mansuru dile verme

Dese de kim dinlerdi aşka mağlup olmuştu
Şibli yutkunamamış hıçkırıkla dolmuştu

Meydana getirildi elleri bağlı mansur
Yakılan ateşlerle Bağdat tecelliye Tur

Soruldu Hallac bugün son isteğin ne diye
Namaz için ihtiyaç duymuştu seccadeye

Bir tarafta enel hak dersin kılarsın namaz
Ne gerek var kendine niçin edersin niyaz?

Dedi Mansur gerçi biz ondan ayrı değiliz
Fakat nazımız geçer onun kadrin biliriz

Aşk nedir diye soran Şibliye bir gün önce
Cevabı alacaksın dedi şimdi görünce

Az sonra cellâd geldi aynen dediği üzre
Doğradı lime lime kan düştü heyhat yere

Toprağa fışkıran kan Hakk’a olmuştu delil
Vücudu Hak olandan ne beklersin ey zelil

Baş gözüyle görenler anlamadılar bunu
Yakmak için cesedi harladılar odunu

Kül ettiler cesedi Dicle’de yele gitti
Dicle bu külle coştu Bağdat hep sele gitti

Dicle ah garib Dicle, Dicle ah dertli Dicle
Şehid-i Kerbelâdan beri akmaz sevinçle

Şehideynin kanını hangi nehir temizler
Bir şehidin ardını başka bir şehid izler

Kanla yazmışlar yazık Bağdad’ın kaderini
Kıyar mı insan olan böyle bir aşk erini

Dicle o gün bugündür Muharrem mâteminde
Cemâl sırrı gâliba bir kutbun hâteminde
*
Hâtime
Gönül gözüyle gören rabbinin cemâlini
Bildirmeyip ne yapsın vahdetteki hâlini

Hallâc şâh-ı velâyet sırrına yoldur gözüm
Hallâc semâda âyet sırrına kuldur gözüm

Yolu Hallac olanın Sevdâsı yâda düşer
Ruhu vâsilin olur başı cellâda düşer

***
Şiir: Mustafa Tatcı
Seslendiren: Hakan Karaca
***
H Yayınları - https://hyayinlari.com/
*

show more

Share/Embed